23 Ağustos 2012 Perşembe

1930

Yorgun bir ülkenin genç çocuklarıydık belkide.  "you are my lucky star" şarkısını mırıldanırken gördüm seni. Aşka aç yirmiliklerdendik. Sevmeyi değilse de sevmeyi düşünmeyi unutmuştuk kuşkusuz. Utanırdık bir de. Belki bir ben utanırdım ama ne farkeder? Yıldız Sarayından bir geçtin sen, bende tüm enkazlar dalgalandı. 2. Abdulhamit'e bir şair demişti hani, bilir misin? "Ayakta duramaz haldeyim".  Biz yeniliklere alışık değildik, sende değildin belkide. Annemiz vardı kadın kelimesinin karşılığı, bir de yollu kadınlar, İstanbul sokaklarında. Biz öyle kadın bacağında yatmadık frenkler gibi. Zaten nerde bir bacak görsek döndük arkamızı yada kapattık. Koca Ayasofya'yı da kendimize benzetmedik mi biz sevgilim? Örtmedik mi üstünü minarelerle... Ne denir? Ayakta duramaz haldeydim. Ne denir? Kalbim ayrı atmıştı, ben bilirim. sen göz ucunla bakardın yıldız sarayının önünde. Saçların aklım kadar dalgalıydı sonra, bolca esintili. Bilmem uydurdum, bilmem gerçek, kokun vardı bir de senin. Kokun sabahları daha çok açan, akşam çiçeği. Aramızdan 3 kağnı geçerdi eminim ama kokun vardı senin, diğer kadınlardan farklı, kokun vardı ta yanımda, kollarımda.

Yorgun şu ülkenin genç çocuklarıydık. Mırıldanamaz olmuştum herhangi şarkıyı. Seni görmüştüm işte. Var mı ötesi? Yirmili yaşlardaydık, sevmeyi bilmez miydik, bilirdik elbet. Utanırdık ama işte. Ah utanmasa insan. Utanmasa gitse, tutsa ellerinden koştursa seni Galata'nın etrafında. Bir rum ressam görsek karşı sokakta, çizdirsek kolkola ilk resmimizi. Belki senin bacağında benim başım. Öyle ya bacağında vardır senin. Ayrıdır kokusu etinin. Anne gibi kokar mı hiç sevgili. Daha şekerli olsa gerek senin kokun. Bıyıklı üstadların macun şekeri gibi... 

Duruyordun Yıldız Sarayı'nın önünde. Kaçıp duran bakışların vardı. Saçların kadar kıvrak bakışlar. Koşsam saltanatlar yıkacakmış gibi duruşun. Savaaşçıymış senin anan. Çok kağnı çekmiş tepeye belli. Belli işte duruşundan, anlamam mı ben? Bizde de hiç bıyık çıkmamış anasını satayım. Buramadım karşında, süzemedim seni. Gerçi nasıl süzülür bilmem ki. Nargile'de kabadayıların anlattığı kadar bizim tecrübemiz. Ama sevmek öyle mi? Sevmeyi bilirim işte ben. Hem ne diyor şair? "Ayakta duramaz haldeyim"

Sonra sen gittin, Yıldız Sarayı döktü yapraklarını. Ben oturdum laleli bir çeşme yanına. Tütün sardım içer gibi. Öksüre öksüre seni düşündüm. Bilmem belki görecektim seni tekrar, bilmem günlerce saçlarını anlatacaktım tophanede. Saçların ayrıydı çünkü, deniz dalgası gibiydi, karaydı, sudan berraktı. Kokun vardı sonra... Kokun hiç gitmedi aklımdan. Ne diyordum ben, birşey yapıyordum sanki. Bir şarkı mırıldanıyordum hatta, you are my lucky star. 

eren akgül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder