31 Ağustos 2012 Cuma

ben ölüyorum ve gidiyorum



söyleyemedim ki. yumru yumru gelir diline hani, konuşacak olursun. kararır ya gece iyice. ölüyorum demek istersin. nefes alamıyorum diyesin gelir. fakir bir gülümseme otutturursun dudaklarına. işportadan alınmış sahte mallar gibi sırıtır suratında. herkes bilir hani, söyleyemez, utandırırım diye. insan zaten nerde düşünceli olacağını hiç bilememiştir. sonra, "nasılsın" diye sorarlar. "iyiyim" ders
in. ip üstünde yürür gibi dikkatlisin, ne bir fazla ne bir eksik. ne çok duygulu, ne duygusuz. durursun ciğerlerindeki son hava ile ve iliştirirsin kenarına. tek bir sözcük, tek cevap, kesin! "iyiyim"... bir balık ne kadar oksijen taşırsa o kadar iyisindir. bir zaman makinesi ne kadar gerçekse, o kadar iyisindir. ne kadar hayalse o kadar arzuludur iyi olma isteğin, iyi olabilme isteğin. diyemediklerimiz var hayatta. diyemediklerim
iz mezar taşlarımız bizim. tarihleriyle, tüm beyazlıklarıyla, isimleriyle. yürüyoruz işte taşlarımız ellerimizde... söyleyemediklerimizle...


dualar okunur, gözyaşları doldurulur ince belli bardaklara, ölenlerin arkasından iyi bilirdik denir. "iyiyim" demişti çünkü. hepimizin hergün cömertçe savurduğu gibi. küçük bir çocuk gibi suçlu hissederiz kendimizi. "biz yapmadık!" "iyiyim" demişti. "iyi bilirdik" biz onu! kaçmaktan nefes nefeseyiz hayatta. susmak için uyuruz. insan nasıl uyurki yoksa? bu kadar tantana, bu kadar doluyken dillerimiz. konuşmamak için uyuduk. ve ölüyorum işte. sevdiklerimle, kızdıklarımla, dün babama sarıldım, sünnetimden sonra. eski sevgililerimi aradım. kiminin kocası çıktı telefona. iyi davrandı bana, biliyordu beni, söyleyemediklerini ilikledi kendine iyi bak derken, o evde yok derken, mutluymuş gibi yaparken. kimisini buldum tabi, şaşkınlıkları buldum, kırık hayalleri, tülbende sarılı hatıraları, özel şakaları. kimisi yüzüme kapattı, söyleyemediklerimizi attık ahizenin altına. ezilir sandık, bir daha deneriz sandık, ölmeyiz sandık...

anneme sarıldım sabaha karşı, yanına yattım. dizlerimi içime çektim, küçükmüş gibi yaptım. aklıma ne geldi biliyo musun? düşündüm de ölüm için bir melek var. ismi de var, ihtişamı da... doğum için bir melek yok bildiğim kadarıyla. çok ilginç değil mi allah aşkına? bence tanrı herkese bir melek vermiş. nasıl ölümün ki "a" ile başlıyorsa o da öyle. "anne" demiş. herkes "anne " desin demiş. biraz ağladım ama uyandırmayacak kadar ağladım. susarak ağladım. söyleyemediklerimle ağladım. her dinen yağmur gibi dindim.

arkadaşlar var bir de. yakın, uzak, can dostlar, neler neler. hepsine ulaşamadım, hepsi bana yetişemedi, ben birazına. iyi olmaya çalıştım, yada kendimize söylediğimiz bir başka yalanı yaşadım hayatım boyunca. cevabını henüz bilmiyorum. mısır'da eski bir inanış var. cennet'e girebilmek için sadece 2 soru sorulurmuş biliyor musun? ilki; hayatta mutluluğu yakaladın mı? bilmem yakaladım mı, sen de sor kendine... ikincisi biraz düşündürür; peki hayatın kimseye mutluluk getirdi mi? boğuldum bunun içinde. çıkamadım. bir sigara yaktım, sırf susmak için yaktım.

çok kişiye susmuştum, çok kişiye konuşur gibi yapmıştım, farkındaydım. ölüyordum. seni sona bıraktım işte. sorma şimdi. belki de en çok sana susmuştum. yaşamak biraz kalp biraz kan. azıcık oksijen sonra muhtelif birkaç gaz. buna bir ciğer gerek birkaç da muhtelif organ. yaşamak sence bu mu? yaşamak bu kadar mı? yaşamak ellerine ellerimi karıştırıp bakışlarında istanbul'u görmek değil mi? doya doya sana seni anlatmak, biraz da beni, işte bu değil mi? oturup karşına kaygısız seni izlemek değil mi? ölüyorken bile gençleşmek değil mi? bilmiyorum... ama böyle işe gider gibi olmamak yek ayrılık. böyle olmamalı konuşmalar. onca yılı nası sığdırayım, onca hayata değmiş ellerimi nasıl yıkar giderim, nasıl kurularım ıslak gözlerimi, kefen denen 3 paralık bezle? bilmiyorum, ölüyorum. seni seviyorum ben ölüyorum. seni seviyorum ve gidiyorum.

eren akgül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder