18 Ocak 2014 Cumartesi

Başka Türlü



Kürşat başar okuyarak aşık olamazsınız. Böyle bir aşk, bir muhabbet kuşu alıp hayvansever t-shirtleri giymekle eş değer adeta. Benim dediğim başka türlüsü dostum. İçip içip, için için ağlamaklı ikilemeler de değil. Bir parkayla solcu olunmaz diyorum ben. Nasıl anlatsam seviyorum derken böyle karınca yuvasını çomakla deşebilmelisin. Gözler dalgın, düşünceli olmalı. Tükürdüğünde kaç karıncayı boğabildiğini hesaplamalısın bunu yaparken. Öyle titanik izlerken sevgilini düşünerek olmaz. Çok efkarlandıysan bir sigara içeceksin. Yumuşaklığa yer yok ki bu mahallede. Sokak lambası sokak için değil herşeyden önce. Bakkal, dükyanın önünü aydınlatmak için geçen seçimde yaptırmış, sen düşün. Başka türlü bir şey anlatmaya çalıştığım. başka... 

eren akgül

15 Ocak 2014 Çarşamba

ÇİĞ

Hayır öyle değil demek istedim. İstemekle yetinmeyi iyi bilirdim. Susmayı da tabii. Uzun uzadıya anlatmak vardı, aklımın arka bahçelerini. Upuzun susmayı tercih ettim ben. Upuzun sessizliklere sabahları çiğ düşermiş çok sonra öğrendim.

Eren AKGÜL

8 Ocak 2014 Çarşamba

last waltz

Eski günler, eski sesler. Çocukluktan kalma bir albüm sanki hayat. Bakıp bakıp gülümsediğin. Büyümek gibi her şey. Yavaş ve az acılı. Bekleme salonu sessizliği aklımda. Fazla düşünceli, az cevaplı.


Bugün umut dolu bir gün. Sıkıldığım bir şehirde seni bekliyorum. Buğulu nefesler geçiyor önümden, yaşıyormuşçasına. Oysa en fazla benim kalbim atıyor bugün. Dedim ya seni bekliyorum, yıkık kaleli kentin, ayakta insanlarıyla. Her temas iz bırakır derler ve Aralık'da soğuk olur kütüphaneler. İki sandalye kumsalda, umut dolu, güneşe karşı oturtulmuş. Dedim ya umut dolu, güneşe doğru... Benim gibi.

Karşımda oturmuşsun, kazağının kollarını parmak uçlarına kadar çekmişsin. İnsanın ne diyeceğinin bilemediği anlar vardır. Savaşlardan sonra, barışlardan önce. Hatırlamak bir intihar teşebbüsü şimdi, tüm bunları... Yarım şaraplar buruk tatlar bırakır derdi amcam. Amcam öldüğünde ben 7 yaşındaydım. Onu da hatırlamak güzel, seninle. 

Yoruldum artık inan. Emekli olup, yazlık almalıyım. Mangallar yapıp göbeğime soğuk biralar basmalıyım. Komşu çocukların pipilerini sıkmalıyım. Tartışmaktan yoruldum. Açıklamaktan. Bir şair diyor ya. "Seviyorum işte, daha fazlasını yorgunum anlatmaya " Onu da anlıyorum bugün. Ona da içiyorum bu akşam.

Tüm anılar iyidir. Yaşananlar, yaşanmıştır. Olması gereken oldu mu bilmem. Olan olmuştur. Brokoli de iyidir. Eti yanık yapıcaksın biraz. Kameralara el sallamayı unutmayacaksın hem. Son kezmiş gibi öpeceksin sevdiklerini. Dudaklarını banar gibi. Zaman geriye gitmez. Benim ilerleyemediğim gibi. 

Eski günler, eski sesler. Bakmaya korktuğum bir fotoğraf şimdi geçmişim. Yüzüm son anda kaymış, belki bir zamanlama hatası. Belki de yetersız ışık. Kadraja giren bir dolu hayat. İki bisiklet yokuş aşağı. Karanlıkta kırmızı bir araba. Bir otel odasında sevişen aşıklar. Havalimanlarında babamın çakısı. Sakızdan çıkan aşklar... Cüzdan şiirleri var biraz flü. Beyaz çorabıyla bir barda uzanmış bir kadın, arka taraflarda. Hayat bir bakıma güzeldir sevgilim. Her albümün boş bir sayfası, bir sonu vardır. Şimdi gitmeliyim. Mutlu uyu, üstünü açma geceleri. Ocak ayı karlı geçer kuzey yarım kürede ve bende.

müzikle okuyunuz...

eren akgül
7 ocak 2014

4 Ocak 2014 Cumartesi

bulantı



"…..seni ilk öptüğüm zamanı hatırlamazsın tabii."

bir zafer kazanmış gibi, "hatırlıyorum, çok iyi hatırlıyorum. thames kıyısında, kew bahçelerindeydi," diyorum.

"ama hiçbir zaman bilmediğin bir şey varsa o da benim dikenler üzerine oturmuş olduğumdu; eteklerim sıyrılmıştı, bacaklarım delik deşik olmuştu, kıpırdasam daha fazla batıyordu. orada stoacılık para etmezdi işte. bana dünyayı unutturmuş değildin, seni öpmek için büyük bir istek de duymuyordum, sana vereceğim öpücük daha çok önemliydi; bir anlaşma, bir bağlantı olacaktı bu. duyduğum acı ne kadar kaba bir şeydi değil mi? böyle bir anda bacaklarımı düşünemezdim. duyduğum acıyı göstermemek yetmiyordu, acı duymamak gerekiyordu..."

jean-paul sartre - bulantı