14 Ağustos 2012 Salı

rüyaya uyanmak

açmak gözleri.. sonra değişmediğini farketmek görüntünün ve demek ''göz değilmiş demekki gören'' .. aslında tabutta uyumak şu hayat anlaşılmaz rekabet ve şehirsel yaşam dizisinde. güzel anlar ise arada uykuda su içmeye kalkmak belki tuvalete... işte dağcılık ise tabutu aralamak. yaşamın farkına varmak. bulutlar aslında bulut değilmiş bunlar pamuk şeker gibi diyebilmek. güneşi doğurup batırmak gözlerinin önünde. tabiyatın tahribatından el çekmek.. 

açtım gözlerimi 6 kişilik ekibimizi çekiyorum. uyanık 6 insan.6 dağcı masum bir görüntüleri var, alçak gönüllü görünüyorlar bellerine kadar olan kardan mıdır bilinmez... kırt kırt kar kütürdemesi tek gürültü. nefeslerimiz öyle düzenli bir emekli amcanın gazete okuyuşundaki kadar sakin, kalplerimiz ise yeni yetme bir sevişmenin ortasında gibi heyecanlı. bu disiplin bünyedeki o anlaşılmaz ihitişam düzen... rotamız şeytan rotası, erciyese klasik bir zirve peşindeyiz. 4 saattir yoldayız arada durup donmuş sularımızı içiyoruz. bunu susadığımızdan değil dünyayı hatırlamak için yapıyoruz. şehirdeki göz ardı edilen zahiri sıcaklığı yani soğukluğu hissetmek için. buz gibi doluyor içimize insanlığın soğukluğu. sonra kara basıyorum ısınmak için ve devam ediyorum. 

artçımıza bakıyorum arada herşey yolunda mı diye göz teması kuruyoruz. hiç kimse konuşmuyor gibi ama sustukça muhabbetimiz genişliyor. bunlar uçuk gelen şeyler ama yaşamayanın bilemeyeceği şeyler. küçükken kamikazeye binmekten korkardım, binen arkadaşlarıma sorardım nasıl iyi mi diye.. miden bulanıyor ajan derlerdi ama binene kadar ne hissettiklerini hiç anlayamadım. bu da onun ayna tutulmuş hali... iz açıyorum ekibime , merdivenler düşünün , bembeyaz merdivenler göğe uzanan. soğuktan terlemek nedir bilir misiniz? anlımda bir buharlaşma hissediyorum, bayramlar geliyor aklıma limon kolonyası soğukluğu gibi anlımdaki.. annemin elini öptüğüm geliyor. şekerler geliyor, baklavalar gidiyor... damlıyor sonra o buharlar saçmaca... havuzdaki oyunlarım geliyor , sıçrayan sular aklıma... hayatımı her tırmanışımda baştan yaşıyorum, beğenmediğim kısımları çıkarıyor , sevdiklerimi tekrar tekrar izliyorum. bir bandırma gecesini örneğin.. sabaha kadar oturmuşum bir güzel kızla tanışmışım, onunla sabahlamışım sonra şimdi onunlaymışım... izliyorum da izliyorum seviyorum o geceyi. o geceden ötürü artık hayatı. 

rüzgar şiddetini artırıyor, hörgüç kayayı görüyoruz ama ilerlemek zor görünüyor. ekiple konuşuyorum , bir süre mola vericez... çıkarıyorum termosumu , kapağı çeviriyorum kesik bir kahve kokusu ve kapağın dönüş sesi... kar maskemi sıyırıyorum ağız kısmım buz tutmuş... ürkütücü ama nefes aldığıma işaret, yaşadığıma... kahveyi döndürüyoruz keşler gibi aramızda.. birer yudum alıyoruz bitmesin diye... öyle bir sıcaklık ki anlatılmaz. bir orgazm hali, bir titreme... o yudumu hiçbir yerde hissedemezsiniz. daha doğrusu kaç insan kahve yudumlarken bunu düşünür? orada düşünürsün ama... birbirimizi motive etmemiz lazım. herkes yorgun ve üşüyor.zorla gülmeye çalışıyorum biraz yanaklarım donmuş , zorluk mekanik... yanaklarımın altı gülüyor zaten .. 

ve tekrar başlıyoruz yolculuğumuza... tek sıra yukarıya uzanan buharlı bir tren gibi. onun kadar yavaş , onun kadar nizami bir çizgide ilerliyoruz.bazen korkuyoruz , diklikler , çığ parkurları geçiyoruz... taşıdığımız cesetler aklımıza geliyor, arkadaşlarımız geliyor aklımıza... ürperip bekleyenlerimizi düşlüyoruz bazen. sonra kopup gelen bir taş yukarlardan unutturuyor her şeyi , at diyor öbür adımını , bekleme diyor sanki. itaat ediyoruz inen taşa. çekiniyoruz hiddetinden.ama korkmak denilmez buna çünkü devam ediyoruz hala... zirveye son 10 metre ... dağcılar bilir erciyesin kılçığını.. uzanıyoruz oraya karı eşeliyor ve zirve defterini çıkarıyoruz.bir şeyler karalıyoruz hepimiz, kimi adını yazıyor , kimi gelenlere notlar.. kimi gidenlere rahmet, kimi sevdiklerine bir şeyler yazıyor. 

en ilginci bu değil mi? sevgilisine not yazanlar. ne kadar romantik değil mi? hiç oraya gelmeyeceğini bilirsin, asla bilmeyeceğini, asla okuyamıyacağını... ama yazarsın .. ne kadar karşılıksız, ne kadar saf değil mi? milyonlarca insanın üstünden ona seslenmek sessiz bir çığlıkla ne kadar basit ama hoş değil mi? bilmem bana çok romantik geldi. hayatımda bir kez yaptım ekibim bilir. ondan önce hocalarıma yazdım bazen sadece adımı yazdım , bazen hiç bir şey yazmadım. bazen komiklik yaptım hayatımda bir kez bir kız için bir şey yazdım... zirvedeydim çünkü, bir taş yığının tepesindeydim demek istemiyorum.. o an hayatımın zirvesindeydim... 

ve döndük... dönemeyenleri düşündük bazen ayaklarımızı.. kimi irtifadan midesini düşündü... sonra ayakkabılarımızı çıkardık.. insan giyisilerimizi giydik. insan arabaları karşıladı bizi. insanlara götürdüler bizi. bir tabuta yatırdılar bizi .. kapatın gözlerinizi dediler bize. siz insansınız dediler sonra... biz uyuduk... karanlık bulutlarla rüyadan uyandık. rüya görmek insan işidir. rüya yaşamak ise..


eren akgül

5 yorum:

  1. Dağcılıkta bi aşk desene, hayatının zirvesi herkese nasip olmaz bide sanki, sen anlatınca bana da romantik geldi bu arada:)

    YanıtlaSil
  2. öyle aşk sadece 2insan arasında değil. aşk bilinmeyen mutluluklar. :)

    YanıtlaSil
  3. Aksini iddia etmedim Sayın Akgül haklısın tabiki :)

    YanıtlaSil
  4. hanımefendı bende kotu bısı demedım sızı onayladım:) pekmez:kod

    YanıtlaSil