13 Ağustos 2012 Pazartesi

bir delinin notları

"neydi o adamın adı?" dedi. ricardo dedim.devam ettim;
onun pastel tonları gibiydi sokak bugün. kış ne kadar da biz üzgünlerin mevsimi. kış uykusuna yatmak nasıl birşey diye düşündüm. dudaklarımı belli belirsiz dişledim. anlatacaktim. sormuştu. seni sormuştu. alalade bir adamdı, saçma, küçük bir barda, kaybettiği herhangi şeyini arayan. herhangi bir adam. "neydi o adamın adı" demişti. belliki muhabbet açıcaktı ve belliki beni, seni anatana dek zorlayacaktı. dolayısıyla seni sormuştu. ricardo, hiç ünlenememiş bir ressamdı. tıpkı benim okunmayan yazılarım gibi, onunda birçok duygu müsvettesi vardı, atölye dediği eski içki mahzeninde. burda biraz düşündüm. belki bir film olsaydı sana olan bu mektubum. biraz bulanırdık, sofistike bir müzik başlardı inceden inceye. senle ben elele olurduk. ricardo bize biraz balık servis ederdi. balıkla iyi giden şarapları bilmem. ama ben şarap içerdim. sen de seversin hem ve ricardo hayır demez. bu onu hep iyi kılar. hayır diyebilen insanların hep güçlü olduğunu düşünürdü bir arkadaşım. gücünü küstahlıktan alan bir rönesans mafyası olmak kimin hayalinde vardı ki? ricardo, bunu duysa küfürler saçarak kadehini masaya vururdu. bir de sigara yakardı. ama kendi sarardı, böyle anımsıyorum onu. barda ki adam cin-tonik söyledi. kaşlarını toparlamaya çalıştı, elleri üzerinde gezindi. bir sigara çıkardı ön cebinden. sigarasına bir annenin bebeğine bakar gibi baktı. bu onda gördüğüm ilk duygusal boşluktu. her sevgi ve her alışkanlık birer boşluk değil midir zaten içimizde. bana döndü, seni soracaktı bana biliyordum. dudakları kımıldadı, rüzgarda kımıldayan perdeler gibi. "sarhoş olamıyorum, sen becerebiliyor musun bu meredi?" kadehimi etimden ayırdım ve o loşlukta gözlerinin içine baktım. bunu yapmayı babamdan öğrenmiştim. onu güçlü gösterirdi. boşluklarını bununla gizlerdi.

sarhoş olmak ayakta duramamak değildi benim tanımıma göre. sarhoş olmak, güneye uçmaktı herhangi bir soğukta. ben öyle değildim. ben soğuktan şikayet eden, soğuktan içen ve içtikçe daha çok üşüyen o kırlangıç. ben güneye kaçmazdım ki sen beni sevmiyorsun diye. bu ironinin en yoğun olduğu karanlık filmlerden olmaz mıydı? ben renkleri severim. kadınlar fular takmalı arasıra. insan günde en az bir kere ağlamalı. o kadar su içiyoruz, işeyerek duygularımızı anlatmayı denemek gereksiz bir çaba olur. lafı açılmışken "seni seviyorum". 

sigaramı kağıt gemi gibi kül tablasına bıraktım. eski kömürlü şimendiferlere benzettim. bir filmde olsaydık bulanırdı şimdi bu köhne bar. senle ben olurduk, denizde olurdu elbet. zaten deniz hep olurdu sen de olduğunda. dalgalara tükürürdük. belki güvertede bir çay içerdik. senin saçların uçuşurdu, sonra sen onları kazağının içine sıkıştırırdın. ben ne kadar güzel göründüğünü düşünürdüm. sen de bana morsları anlatırdın. morslar güzel hayvanlar. en azından tarzları... adam kıpırdandı yine yerinde. senden konuşmak istiyordu. ricardo'yu unutalı bir buçuk saati geçmişti. "kadınlar" dedi. " kadınlar bazen sevilmekten hoşlanmıyor. mathilda beni terketti. mathilda eşimdi."

"bazen bir insanı sevmek herşeye yeter sanırsın bayım. biri beni, benim onu sevdiğim kadar sevse. bunu düşünmekten intihar ederdim. bileklerim bayım, bileklerimi keserdim. her gece yarın mektup gelir mi diye düşünmekten uyuyamıyorum. ve her sabah mektup uyurken gelirse diye uyumuyorum. uyku en tatlı şey derler oysa. ben daha tatlısını gördüm, bu yüzden uykuyu terkettim. posta kutusunun kapağını koparttım geçen gün. o kadar çok açıp kapatmışım ki kopmuş lanet şey. acaba uçup gitmiş midir farketmediğim bir anda. gerçi tüm sokağı gezdim defalarca. belki uçmuştur, belki bulurum diye. aslında aşağıdakı çamlar çok yüksek, belki... belki onlardan birinin dalına takılmış olabilir. yarın mutlaka oraya çıkmalıyım." deli bir adama bakar gibi baktı bardaki adam. gururu incinmişti. o mathildayı benim kadar sevmiyordu. bunu anlamıştı. acaba mathilda, onu benim gibi adamların yüzünden mi terketmişti. daha çok mu sevmeliydi. benden tiksinmek istedi. ama beceremedi. ilginçtir ki, aynı şeyleri paylaşan insanlar istemsiz bir bağlılıkla birbirilerine sokulurlar. hiç tanımasalar bile birbirlerini. o da buna boyun eğdi, sol eliyle omzumu sıktı. konusu açılmışken, neden beni sevmiyorsun?

adam bu barı tanıyordu, orayı benimsemişti. bu seneryoyu biliyordu. ne konuşursak konuşalım sonunda iyi dilekler dilenecek ve herşey bitecekti. bu sefer uğraşmadı, sigarasını yakmakla geçiştirdi o süreci. ben dışarı çıkmalıydım. önce bir yer bulmalıydım kendime. biraz ağlamalıydım. insan günde en az bir kere ağlamalıydı. sonra birilerini bulmalıydım, seni anlatmalıydım. bu bu hikayede yüzümü güldüren tek kısım galiba. ismini söylerken yanaklarım gevşiyor. istemsiz bir gülümseme peydah oluyor. insan yılda en az bir kez gülmeli. mektubumu alınca açmadan geri gönderme. eski postacı öyle söyledi. açmadan okuyabiliyormuşsun. bu yüzden mektuplarımı geri getiriyorlarmış. az daha sen almadığın için geri geliyor sandım. çok korkmuştum. ama gerçeği öğrenince içim rahatladı. bu arada, seni seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder