25 Eylül 2011 Pazar


sigarasını bir böceği ezer gibi özenle ezdi adam. kadınsa çoktan uyumuştu. belki bir rüyanın eşiğindeydi, belki çoktan merdivenleri çıkmıştı, bilinmez... kaşlarını hışırtıyla ovuşturdu adam sonra, döndü kadına devirdi gözlerini. torba torba süzdü bacaklarını... kadının göğüsleri bembeyazdı, onları sıcacık iglolara benzetti adam ve sigarasına hayat verdi.

"neden?" diye düşündü. aynı soru işaretinin etrafında dönüp durması nefes almasını bile kısıtlıyordu sanki.
neden unutamıyordu onu ve neden hayatını böyle parsellere ayırmıştı boş bir hayal için. tutmuş muydu ellerini? söyleyebilmiş miydi sevdiğini? merhaba bile diyememişti belki de. belki de öyle birinin olduğundan bile emin değildi. kıvır kıvır saçlı bir rüyadan mı ibaretti hayatı. daha kaç nefessiz gece geçirmeliydi aynı rüyayı görebilmesi için ve kaç kulaç atmalıydı ulaşabilmek için dizlerinin dibine... adam doğruldu, şarap kokusu yüzüne yayıldı. "hayatta" dedi, sesli sesli... ve devam etti boğuk sesiyle; " bazı anlar vardır ki, ayıramazsın zamandan..." sigarasını dudaklarına sıkıştırdı,  bir nefes çekti. " ya uyanamıyorum bu rüyadan, ya da uyuyamıyorum tanrım!"  



kadın yatağında yenı bir yer seçti, tatlı bir mırıltıyla, adam kadehini sıvazladı... kıpkırmızı bardağa baktı, ışık oyunlarını izledi dalga dalga loş aydınlıkta. zihninde döndü parsellenmiş hayatı, unutamıyordu gülümseyen kadını ve hatırlayamıyordu öncesini... kaç yanlış yazı-tura atmıştı. yatağında uyuyan yabancı kimdi, şarabı bitmemiş miydi, hangi yağmurda hangi eli yalnızdı, hangi hayale aşıktı ve hangi uykusuz gecenin rüyasındaydı... elindeki tüm soru işaretlerini attı masaya, boş sigara pakedini boğarken. doğan güneşe kırıştırıp suratını onu düşündü. sabahın son yıldızına aynı dileğini diledi sonra. 


kadın çarşafı yüzüne çekti, adam başını masaya dayadı... o kadar...

eren akgül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder