19 Ağustos 2013 Pazartesi

benler

"hiç kimse hiç kimsenin ses olsun diye açık bıraktığı televizyonu değildir." feyyaz yiğit/aptal

Kudret, afilli cümleleri hep bir yerlerden duyup bize yetiştirirdi. Onda bir belediye anonsçusunun üzerine yakışmayan ciddiyeti vardı. Sesi mimiklerinden önce değişirdi. O çarşamba günü gelip bana bunu söylemişti. Başta ilgimi çekmedi, dalga bile geçtim hatta onunla. Dalga geçmek erkek milletinin duygulardan en güzel kaçış yöntemidir. Böyle parçalı bulutlu günler dalgalı olurdu tabii ki hepimiz için.

Kendimi onun için açılmış yüzü hiç önemli olmayan müzikleri güzel konusu berbat bir film gibi hissettim. Başrolünde kimse olmayan herkesin figüran olduğu bir film... Sesimiz ara ara yükselirdi elbet, bazı sahneler aksiyon doludur biz erkek milletinde. Hemen belli belirsiz bir el uzanırdı ve kısılırdı sesimiz. Muhtemelen Tesla'nın götünden uydurduğu o frekanslarla. O an düşündüm tüm bunları. Benliğimin ortasına bir ateş yakmıştım da etrafında tüm duygularımla oturmuştum. Bir yanım elinde çomakla ateşi karıştırıyor, bir yanım kor halindeki o ateşin muhteşem görüntüsüne hayran olabilmek için elinden geldiğince çabalıyordu. 

Derken biri konuştu ateşin etrafındakilerden. Kızgın tarafım olsa gerek. Olabildiğince bağırıyordu. Bir benlik ne kadar bağırırsa o kadar... Seni suçladı saatlerce. Dönmeliydi dedi. Kaç defa araya girmeye çalıştım, sebeplerin olduğunu söyleyecektim ki... dinlemedi bile. Dönebilirdi dedi. Sevmek ne kadar zor olabilirdi ki dedi. Bazı benler buna katıldı. Bazıları ise katılmasa da ağladı. Kızgın olan iyice hiddetlendi, belki ağladığımıza belki, o da ağlamamak için. Dipsiz kuyuların içine bir çocuk taş atmadıkça bilinmez suyla dolu olduğu. Her zaman nerden bulucaksın çocuğu böyle kuyuların yakınında. Hadi buldun diyelim, bu kadar dengesizini...

Araya girebilen naif ben oldu. Bazılarımızın hatalarından başladı konuşmasına. Suç bizde dedi. Hata yaptık. Sevmek bir çikolatayı sevmek gibi olmamalı dedi. Yutkunmadan ilerledi. Yutkunsa bir başka ben parçalardı onu, biliyordu.. 

Daha ağlak bir ben bitene kadar bekledi. Belki daha uzun. Biraz düşündürdü bunlar bizi. O sadece anılardan devam etti. Anılar bitmek bilmeyen zulümler gibidir oysa. Sadece iyi olanlar konuşulur, hatırlanır. Sevdiğin bir şarkının sadece nakaratı gibi akıldadır. En çok orayı söylemeyi seversin. Belki sadece orasını bilirsin...

Sesimiz kısık, bulanık bir ekrandan baktık sana... Neyle meşgüldün ve neden kapatıp gitmedin, hiç bilemedik. Kapatmadı o da seviyor dedi, bekledi bir tarafım. Sinirden köpürerek, küfürler yağdırdı bir diğer tarafım. Beklerken hüzünlü olanlar da vardı, artarda sigara içenlerde. Sigara ne yavaş bir intihar biçimidir hem. Beklemekle harmanlanır, gözyaşı ile servis edilir. Bu yüzden her izmarit biterken boğulur parmaklarla. Bu yüzden insanlar sevmez sigara kokusunu. Bitmiş sevdaları hatırlatır sigara kokusu. Batıl inançla odasında içirmeyenler bile çıkar, o lanetin ona geçeceğini düşünerek. Bu yüzden devletler yasaklamak için elinden geleni yapar bu mereti. Bu yüzden mekanlar kaybetmiş insanları içeri almamak için kapalı alan zımbırtısını doğurmuştur.

-Sigara Öldürür- sevdiklerinizi düşünün...

Her pakette 20 birbirinden beter an bulunur. Seviştikten sonra içilen sigaralar bize nuri alço'dan miras zihin alışkanlıkları... Yok öyle bir keyif sigarası.

Benliğimi bulamıyorum. Her kültablasında yakılmayı vasiyet etmiş sevdalar var şimdi. Külleri sahillere serpilmek suretiyle. Her kibrit biraz cellat muamelesi görüyor bizim nesilde. Ve sen neredesin?

Benliğimi buamıyorum diyorum. Bunun için çok konuşuyorum. Çok konuşmak biz de aileden. Kaybetmişliği kabullenmemek gibi ırsi. Daha önce de dediğim gibi. Her erkeğin susup arkasını döndüğü anlar vardır. Yüzünde kibrit aydınlanmasıyla... Sesimi aç. En sevdiğin program olmalıyım. Her saat yayınlanmalı, gece tekrarlarında seninle buluşmalıyım. Sesimi aç. Bırak komşular etsin lafını, kalorifere vursunlar. Uyuyamasınlar... Sesimi aç... Tekrar, tekrar izle beni. 

eren akgül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder