10 Ağustos 2013 Cumartesi

bekleme salonu yalnızlığı

 
Leyla ile başladığımızda ki karın ağrısı bugün de içimde. Araba tutan çocuklar gibi elinde poşet bekliyorsun, bir yandan da "kek de verir mi acaba muavin abi" tedirginliği. Beklemek o kadar çılgınca bir eylem ki. Eylem dedimse hemen aldanmayın. Beklemek çok da eylem barındıran bir sözcük değil oysa. Hayat akıp giderken sigara içmek gibi en kuytuda. Misal sen takıcaksın koluna beyfendiyi ben eve gidip içicem. Beklemek dediğin bu kadar aslında. Bir nevi askerlik gibi her belli yaşa gelmiş erkeğin çekeceği bir halt.

Neler duymuşsun neler. Ulan Leyla, senin adını çığırırken dost meclislerinde 2 kişi zor taşırdı eve, bunu anlatmadı mı muhbirlerin. Ah 3. tekil şahıs piçleri. Hep kıskandıkları hayatlara bok atarak yaşadılar. Onlara değil de aslında sana kızıyorum ben. Kulaksa bizde de var ağızsa aynı adamlardan bizde de sürüyle. Ben de mi inansaydım girip çıktığın evlere, aynı projede ki çakal arkadaşlarına, asistanlarla kırıştırmalara. Yapmazdın, yapmadın, yapmayacaksın.

Ben de yapmadım işte. Birini sevmeye çalıştım ekran kartım kaldırmadı. Bunu da zaten anlatmışımdır. İnsan bir kere aşık oluyor derler ben de derim ara sıra ama iş artık o boyutu aştı. Neyse konu bu değil içim acıyor. En güçlü gözüktüğümüz giysileri giyiyoruz. En takmaz tavırlar aksesuar olmuş üzerimizde. Saçımı bile farklı tarıyorum ayaktayım dercesine. Ama hepimiz biliyor ki 5 seneye kelim. Beklemek bir bebeği kolay ah o arada sancılar tutmasa.

Evlenirsin belki bir gün. Onu da yaşadım başkası koymadı ama bu sefer ne halt ederim bilmiyorum bak. Garanti veremem küçük altına , umut veya mutluluk konuşmalarına. Müslüman olmasam belki vaftiz baba felan olur yakınlaşırım sana ama bu da yemez üniter aile yapımızda. Yalandan mutlu olurum Behzat ç. de ki harun gibi senden önce takarım yüzüğü. Ama aynı harun gibi senden önce atarım aynı yüzüğü. Yüzük yine neyse ne. Daha kaç insan kaldırcaz yerden yüzükten önce düşmüş...

En müşkül durumlarda Brian Crain'den Fire dinliyorum. Boğuk bir hüzün kaplıyor içimi. Ağlıyorum desem yalan olur ama ağlasam bundan daha delikanlıcadır eminim. Elim yüzüm seyriyor. Ve yankılanıyor "sevmiyorum".

Bir insan daha ne kadar ne konuşabilir ki diyorum. Aklıma afilli filantalar'dan bir cümle geliyor. "Gidiyorum diyen birine, temelli mi diye soran insan sen ne kadar güzelsin" Ordaki adam kadar kendimi saf ve salak hissediyorum. Ama insan yine de soruyor, hiç mi?

Ya leyla rambo bıçağıyla pasta kesilmiyor artık bu şehirde. Otel odasında hasta hasta sevişmiyor artık bu şehrin gençleri. Hepsi yavaş yavaş büyüyor ve büyümek yavaş bir intihar biçimi, şüphesiz.

Karın ağrısına ne iyi geliyordu? Sigara...

Zaman zaman insan Dünya'dan kopuyor. Beklemek diyorsun elbet bazen çeliniyor aklın. Bırak ulan tatavayı diyorsun hayatımı yaşarım. Hayatta hiç bir şey gaza gelinmiş kararlardan daha acı değildir. Öyle özsüt'de yeni tatlı denemeye benzemez. Beğensen de beğenmesen de sike sike ödetirler o hesabı. Burda beğenmediğin şeyin tatlı olup olmadığını bile bilemiyor insan. Hata yapıyorsun, sevgilinden önce rtük kesiyor cezayı. Şaşırmamak lazım bu ülke tülin ve Caner için rahat 6 ay harcamış bir ülke. Bizi mahvetmek için 6666'ya mesaj atmasına da gerek yok. Ben şaşırmıyorum bu benım yeni hobim.

Şaşırmayan adama rahat deniyor. Ha bak buna tavım. Çok rahat adammışım, kimseyi takmıyor muşum leyla. O zaman neden uyuyamıyorum? Rahat batıyor herhalde. Beklerken uyuyakalmalı insan. Rüyalar çünkü genelde tatlı ya da uyanabileceğin kabuslar var en azından.

İnsan bekler marifet değil bu. Bende beklerim. Ama bir başkasını beklemeye mecbur edişin beni. Senin yanında eşantiyon itelenmiş bir adam. Bunu kabul etmek haluk Bilginer'in tabiriyle. "Görünce içim cız etti. cız etmek de ne tornavida yemiş gibi oldum"... Buna daha fazla sözcük ekleyip, çıkaramam. Yarasıyla oynayan 3 yaşında çocuk gibi hissettiriyor.

Ben beklerim leyla. Sen net konuşursun ben 3 nokta severim. Sen gülersin ben çok soru sorarım. Kişilik meselesi bu. Sen değişmezsin ben zaten değişsem karşında olmam. Özet: Bende değişmem. Yani beklerim.

Erken kaybedenler'de bir yasemin var. Benim durum Emrah serbes'den de bok. Cümlelerimi onunkiyle bitiricem. Bugün ne kadar zorlasam da beynim çalışmıyor. Elif şafak stayla ordan çal burdan ekle kitap bile yazarım. Adını da leyla ve piç koysam. Olur mu olur bakma öyle, hayalci tarafım beni hep aşağı çekiyor. Bilmiş bilmiş bakma, gül sadece.

Diyor ki ; beni bu dertten sadece yasemin kurtarabilirdi, o da düşünmek için biraz süre istedi. 7 sene önce. Bazen amma uzun düşündü diye düşünüyorum. Daha çok gün batımlarında...

eren Akgül

2 yorum: