4 Nisan 2018 Çarşamba

03:02



Kulağımda büyük bir uğultuyla uyandım. Sokağın başında mıydım, yoksa sonunda mı? Buraya kendim mi geldim, düştüm mü, koştum mu, koşabiliyor muydum? Hiçbir şey düşünemediğimi anımsıyorum ya da aynı anda birçok şeyi mi düşünmüştüm. Çöktüm mü eski bir bilgisayar beyni gibi hatırlamıyorum. Toz bulutunun ortasında çıtırtı bile duymadan asfaltın ortasında öylece dururken buldum kendimi. Burası nereydi? Burada ne yapıyordum?

Tarifsiz diye bir kelime duydunuz mu? Gerçekten duydunuz mu? Peki dakikalar sonra anladığınız şeyi milyon kere reddetmek için başınızı yerlere vurasınız geldi mi? Bunun dışında hiçbir şeyin elinizden gelmediğini hayal edebiliyor musunuz? Hayır edemiyorsunuz. Her şeyi bir anda an, an keskin bir bıçak gibi zihninize girip girip çıkmasından bahsediyorum. 

Saat 03:38 bir anda bilinçsizce koşmaya başladığımı hatırlıyorum. Bedenimin vücuduma ağır geldiğini hatırlıyorum mesela. Ama bugün biliyorum ki tüm sokağın tozunun üstüme sinmiş olmasıydı bu belkide. Annemin, abimin, babamın, Ahmet Beylerin. 7 numaradaki öğrenci kızların, Vahide teyzenin, yere tüküren sinir bozucu kel adamın, çocukluk arkadaşım; Seko'nun... Bir moloz yığının önüne çöküp ne yaptığımı bilmeden bilmem kaç dakika hiçbir şeye yaramadığını görerek, bilerek, çok çok iyi anlayarak ellerimle kazıdığımı hatırlıyorum. Daha sonra öğrendim beni, bu sokakları,  umutları ve sayamadığım birçok şeyi yok eden olay 45 saniye sürmüştü. Bir varmış, bir yokmuş diye büyüdüğümüz masallar gibi. Devletin geç, yetersiz ve bilinçsiz yardımı bana ulaştığında ilk sorduğu soru ise 18 senedir aklımdan hiç çıkmadı, çıkmayacak. "iyi misin?"

İyi miyim? Yaşıyor muyum? İyi olmalı mıyım? Yaşamalı mıyım?  Siz iyi misiniz? Nasılsınız? Yaşıyor musunuz? Hatırlıyor musunuz? İletişim sistemlerinin çöküşünü hatırlıyor musunuz? Kızılay'ın 1. dünya savaşından kalma konservelerini hatırlıyor musunuz? Bedenleri kireç torbalarıyla ölüm çukurlarına dozer kepçelerinde döküşlerini hatırlıyor musunuz? Binalara onay veren orospu çocuklarını, o binaları yapan orospu çocuklarını ve bunların hiçbirini denetleyemeyen diğer orospu çocuklarını hatırlıyor musunuz? Zonguldak'dan yağma için minübüs tutup istanbula gelen insancıkları hatırlıyor musunuz. Cesetlerin parmak, kollarını yüzük bilezik için kesenleri? Sahipsiz kalan çocukları kaçıran organ mafyalarını? Çadır kentleri soyan hırsızları? Hadi bunların üstünden 18 yıl geçti. Bir yaşayanlar kaldı geriye. Peki ya şimdi?

İyi misiniz? Yaşıyor musunuz? Nasılsınız? Hepsinden önce, hatırlıyor musunuz? Münevver Karabulut'u mesela. Hayallerini, ailesini... Acaba şimdi ne yapıyorlar? Özgecan Aslan yahut. Çok mu geçti üzerinden. Çok mu çok meşgulüz.Galiba. İstismar edilen yatılı çocuklarımız? Herbiri bir diğerinden  iğrenç tecavüzlerimiz? Kravatlı hırsızlarımız? Faili meçhul cinayetlerimiz? Fetö kurbanı aydın, yazar, asker, vatandaşlarımız? Sayamadığım, saymaktan utanacağım bir çok yıkım. Oturduğumuz yerden savurduğumuz ön yargılı, empati yoksunu yorumlarımız ve bana dokunmayan yılan bin yaşasıncı tavırlarımız. 45 saniyede koca bir şehir ayaklarınız altında yok olabilir. 45 saniyede tüm yaşantınızı ceketinizin üstünde bir avuç toz birikintisi gibi farkında bile olmadan kendi ellerinizle silkeleyebilirsiniz. Canından can gider, yarın aynı herkesin ve senin de şuan yaptığın gibi bir dedikodu arası mimiksiz bir cümleyle adın geçer gider. Unutulursun. Hükümetler değişir, Kızılay'a yeni bir isim atanır. Dolmuşçu değişir, 3 gün herkes kızını arabayla okula bırakır 4. gün üşenir. Fetö gider Metö gelir. Gölcük yeniden inşa edilir, Van yıkılır. Hapistekiler çıkarılır, karşı takım içeri alınır. Unutulur. 

45 Saniyede altüst olur hayatlar. Unutulur. Bir tek senin hatırlayabileceğin ve hergün her lanet gün kafanı taşlara vurduğun yaşadığına en lanet ettiğin anda bir dostun gelir. "İyi misin?" der. Olur biter. Hep öyle olur sen öyle olduğun için, ben öyle olduğum için. 

eren akgül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder