3 Eylül 2013 Salı

gazze

hiçbirşeyi doğuran bir anne gibi, 
sancılandı sabah rutininde gazze. 
sıcacık bir güneş peydahlandı 
kumla arasından... 
elleri yüzünden kara bir gençtim 
yıkıntılar arasında. 
yüreğim öyle küçülmüştü ki ... 
eriyiverecek o ateşte diye hep koşuyordum. 
koştuğum hep buz gibi bir su sanıyordum rüyalarımda. 
bilmezdim bir damla sen için kayboluşumu... 
burada her patlamada bir kadın çığlığı, 
ardına bir ergin cenin feryadı... 
sanırsın ezanlar okunacak gelişinin şerefine o nur topunun, 
bilmezler doğanın sadece kin olduğunu... 
gözleri çevresinden renkli, 
ıslak bir adamım savaşın ortasında. 


düşmanla yaren arasında, 
doğru ile yanlış arasında, 
ölümle yaşam temasında... 
ama aklımda bir damla senle erimek korkusuyla... 
hep koşuyorum sevgilim, 
cesetler gölgesinde, aşk semasında... 
bulduğu umduğundan fazla bir gencim gazze diyarında. 
yıldızlara bakamaz olmuşum korkumdan. 
sarmış toz duman her birini... 
zaten bayrakları da gasp edilmiş bir yıldız değil miydi? 

göz yaşının buharlaştığı cehennem sıcağında, 
bir soğukluktan sesleniyorum sana. 
burada her yıldız kayışında bin eşkiya kahkaları... 
unutmakla hatırlamak arasında bir avuç, 
göz görüyorum sokak arasında. 
kimse kapatmıyor gözlerini, 
bir daha göremezsem şu yıkık kenti, korkusuyla... 
sen oradasın, ruhumun başkentinde... 
elinde kurumuş bir çiçek, beni bekliyorsun. 
ben burada voltajı düşürülmüş eski bir yıldız, ablukadayım... 
zaten bayrakları da hapsedilmiş bir yıldız değil mi? 


eren akgül

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder