21 Mayıs 2017 Pazar

-Tsuru no Sugomori−

"Bazılarının yüreğe iyi gelen bir yanı vardı,armağan gibiydiler.." 

Daha ne kadar kan kaybedebilceğini bilmediği akşamlar vardır insanın. Uyumak için yenik düşmesi gereken uzun günler ... Issız bir adaya düştükten sonra yanına almadığı 3 şey için pişmanlık duyulan gün batımları.

Nereden başlayacağımı bilmemekle beraber, güzel bir günden bahsetmek için zihnimi sorguluyorum. Muhtemelen kimsenin sikinde olmayan ama ne hikmetse birkaç kendini bilmez japonun çok seksi bulduğu bir dağ hatırlıyorum. Boynu zeminle 70 derece açı yapacak şekilde yürüyen bir kız çocuğu bir de... Her adımda bir duble daha kadın olan, bir kız çocuğu. Sadece baktığımı hatırlıyorum, zannediyorum. Gittiğini değil, geldiğini varsayıyorum. Her hareketini anlamlandırıyorum, biraz süt ekliyorum, azıcık tarçın ufalıyorum. Çocuklarının ilk adımlarını izleyen ebeveynler kadar gülümseme yayılıyor suratıma, azıcık da marmelat. 

Kar topu oynuyorum çocukluğumla. Soğuktan hasta olursun diyecek bir annem yok, ya da akşam ezanını kaçırdığım için kızacak bir babam. Şairliğe terfi ediyor biraz içiyorum hatta. Herkese ondan bahseder buluyorum kendimi.Bunu bir meyveye benzetecek olsam kesinlikle"güneş" olurdu. Bir yılbaşında sarhoş olmayı umuyorum, Bunu Dali'ye çizdiriyorum, tablonun adı "en sarhoşluğum". Sabah uyandığımda yok olacak bir tablo. Sürekli konuşuyorum bir de o zamanlar. Dağarcıklarımı ceplerine dolduruyorum. Belki akşamdan az sonra, geceden çok daha önce açılıyorum hayatımın en anlamlı serüvenine. Sonra Orhan Pamuğun 6 yıl çalışıp, kitabına neden şöyle bir cümleyle başladığını anlar gibi oluyorum. " Hayatımın en mutlu anıymış bilmiyordum". 

Gözlerini benden kaçıran bir kız çocuğuna, birini sevmek için o kişiye ihtiyacımızın olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Anlamış gibi yapıyor. Bir doktorun "3 günlük ömrün kaldı" klişesini yaparken yaşadığı sıkıntıyı bedenime zerk ediyorum. Bunu yaparken nöbetinin bitmek üzere olan bir hemşire kadar gergin ve stresli olduğumu hatırlıyorum.

Derken karamsarlıkların üstüne bir güneş doğuyor. Heyecandan 2 sigara içtiğimi hatırlıyorum. Hayatımda ilk defa bir otobüs muavinine sevgiyle baktığımı anımsıyorum. Büyük ihtimalle bahar geliyor, zaten aylardan da ocak. Başka ne olabilir ki?

Uludağın eteklerinde bir kız öpüyorum daha sonra. Tadı gökyüzü gibi belki çok azıcıkta bulut üstüne. Tercihen bembeyaz. Yağmurlu bir akşam sonra, eski bir plak gibi. Arasıra takılan ama sesi çok derinden, çok net. Annesini arıyor elleri avuçlarımda. Yangında ilk kurtarılacaklar listeme ekliyorum. 

Tüm bunlardan bahsetmek biraz şey gibi. " Otopsi". Ne kadar soğuk bir kelime oysa. Bir ton hatıra, birkaç resim. Sırayla gelip toprak atıyor en yakın arkadaşlar. Buna dertleşmek diyoruz. Daha çok yalnız kaldığımızda galiba...

Neyse ne diyordum. Lara' da genç bir kızla buluşuyorum yine. Olabildiğince yaramaz, bir o kadar gece çökmüş saçlarına. Hiç tanımadığımız bir çiftin az ilerisinde düşüncesizce sevişirken yakalıyorum hatırayı. Bir mezarın kenarında alıyoruz soluğu, muhtemelen ben şımarıyorum, o ise hayatının en güzel pozunu veriyor. Bunu bir kayaya kazıyorum. Bir carettanın ayak ucunda eteğini sıyırıyorum. Ay biraz kızarıyor, o hiç utanmıyor. Bunu Dali'ye anlatmıyorum. Bir sigara paketini mıncıklayıp, Ateş soruyorum. 

Dünyanın en karanlık yolunda sarhoş koşuyoruz sonra. Bir çocuğun 2. yürüme anı gibi sendeliyoruz bir o kadar da mutlu. Bunu ona hiç söylemiyorum. 

Anlatacak o kadar şey var ki aslında. Bir kızgınlık duygusu giriyor aniden. Sol omzumdan tüm vücuduma yayılıyor. Goethe'yi hatırlıyorum böyle zamanlarda. Faust'u... "neden ki bu amaçsız yaratılış, yok olcaksa bir gün her yaratılmış?" Kızgınlığım iyice artıyor, yalnızlığı göt cebimden çıkarıp masanın üstüne koyuyorum. 

Odaya yayılıyor tüm kokusu. içime çekiyorum.Gözlerimi kapatır kapatmaz, gidişin geliyor aklıma. Ayak izinin az ilerisinde bir sigara yakıyorum. Uğurlayamıyorum. Bir başkasından rica ediyorum. Her gidişin arkasından el sallamak gibi bir rahatsızlığı var insanoğlunun. Hatıraları en çok da gülüşleri ovalayarak çıkarmak ister gibi zamandan, bir sağa bir sola giden eller. Kirlenmiş avuç içleri...

Burukluğu anlatacak kadar alim olamadım. Ama yaşayacak kadar büyüdüm galiba. Yine de bu gidişin gerçekten bir yokoluş olacağını varsayamadım. Bunu ön görebilmiş olsaydım, onu asla bırakmazdım. Ve kesinlikle can kenarı bir bilet almazdım, eminim. 

Şimdi yine gidecek diyorlar. Göç mevsimi başlamış, mevsim nerdeyse yazmış.Umut, bulut olmuş, ardına rüzgar gizlenmiş. Soru şu; uğurlanan sen mi, ben mi, yoksa biz mi? Kaç adım uzaklaşabilirsin ve ben yüze kadar ne kadar hızlı sayabilirim, kapatıp tüm çocukluğumla gözlerimi. Sandıklarımızı mı sırtlanacağız yoksa sandıklarımızı yaşamaya devam mı  edeceğiz? Dudaklarının arasına sıkıştırdığın heybende neler var, söyleyemediğin? Suskunluğuna kaç  Titanic çarpacak?  

Daha ne kadar kan kaybedeceğini bilemediği anlar vardır insanın. Uyumak için batması gereken aylar. Her baktığında yer değiştiren yıldızları vardır gökyüzünün. 

Bu sebepten, önce gözlerini unutacağım, sonra saçlarını, ardından belini ve ellerini. Gülüşünü uzun süre aklımda tutmaya çalışacağım. 

Yine dediğim gibi uğurlamayı beceremem. Bunu başka birinden rica edeceğim. Nermin Yıldırım'ın; saklı bahçeler haritası'nda kurduğu cümleler, gevelediklerimin özeti mahiyetinde adeta. 

"sakın üzülme. üzülme ve bil ki dünya dediğin lüzumsuz bahçe, bazen her yer, bazen tek bir yer, bazen de hiçbir yerdir. İnsan dediğin kötü tohum, bazen her şey, bazen tek bir şey, bazen de hiçbir şeydir. Ama tuhaf olan bu değildir behiye. Bu işteki asıl acayiplik, öyle ya da böyle oluşunun aslında hiç fark etmeyişidir. Ve işte tam da fark etmediğini fark ettiğin o nefti anda, alemin ritmi bozulur, içi boşalır, bir güvercinin karda bıraktığı ayak izlerine dönersin. Sonra azıcık kar yağar, silinirsin. Böyledir. Yani bütün uzun hikayeler bu kadarcıktır aslında. Ne kadar uzun başlarsan başla, sonunda hep kısacık bitersin. Bir rüyadan öbürüne devrilirken birdenbire nefesin kesiliverir. Ne bahçe kalır geriye, ne çiçek ne de tohum. Bitersin." 

Eren AKGÜL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder